23 Eylül 2009 Çarşamba


“Dün gece bir arkadaşın nasıl tanıştığımızı sordu. Ona bunu anlatırken ağlamamak için kendimi zor tuttum. Dönüp şu bir buçuk senedir ne halde olduğumuzu düşündüm.. Buna bir son ver artık. Nasılsa hep söylediğin gibi, sancısı on beş yirmi gün.. Çekersin biter gider…” dedi. Uyandığımda gitmişti.

Yma Sumac, 7 inç Mambo! plağının (Capitol, EAP 1-564) ikinci yüzünde “Gopher” ve “Chicken Talk” boyunca aşırı kakaodan kafayı bulmuş vudu cadıları gibi üstümüze gelirken, İnkaların mirası, Peru Andlarının doruğundan dört buçuk oktav çığlıkla çığ oluyor, aklımıza hep, hiç hareketli görüntülenmemiş kült bir öykü düşüyordu.

Yine ilk büyük dünya savaşının hemen sonraki kurasından Ahmet Gazi Ayhan, yeşil vinile basılan “Memleketlerin Dilleri” adlı denemesinde, (Odeon, 371) bu kez Erciyes’in eteklerinden Anadolu’yu dillendiriyor, İstanbul’da kurabiye, Kayseri’de mantı, Adana’da para, yeniyordu.

Bahar, bizi dize getirmiş, Moda Caddesi boyunca ki yürüyüşümüz hayli değişmişti. “Biat etmeyen bizden değildir” demişim. Adalet ile vicdan arasında bir bağlantı kurmaya çalışıyor, tam bir sona varacakken anımsadığım vicdansızlardan türlü yollarla kurtulamıyordum. Bir ufak Efe boğmuşum, hep izi kalır. F**k For-e-ver.

Rolling Stone, Mayıs 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder