29 Eylül 2010 Çarşamba


Her şey olur,

Başımıza gelebileceklerin sayısı belli, güvendeydik. Son söylediklerin kulağımda tıpkı ilk söylediğin gün gibi; “Beni burada bırakma..”, ayakkabıların elimde yokuştaydım ya da bana öyle geliyor, nasıl anlatacağımı bilemiyordum.

Her şey büyür,

Yedi Uyuyanlar’ın, önünden her geçişimizde biraz daha kabaran yatakları kahve falıymışcasına desenlerle örülüyordu. Nehre doğru yüzümüzü çevirdiğimizi anımsıyorum, Thames bulgur rengine yakın senin üzerindeki kırmızıydı, sordum; “Eve dönmek istiyor musun?” Gittiğini söylediler.

Her şey geçer,

Yolun yarısı ve vakit çok geçmişti. Sabah kovulacağımı bilerek evine sığındım. Üzerimdeki lanet bir gölge gibi peşimi adımlıyor, yatağın yanında, yerde duran pikapta ne olduğunu anımsayamadığım bir plak dönüyordu. Yağmur başlamadan hemen önce kapının dışına konmuşum. Islanmıyordum. Moda Parkı’nda sıradan bir sıranın üzerinde nefes alıp veriyor ve hayatımın anlamını düşünüyordum. Yoktu.

Hayat kalır.

23 Eylül 2009 Çarşamba





Kumbaracı yokuşundan aşağı yuvarlanıp, kendime gelene kadar kaşımı gözümü yarmışım. Uyandığımda ilk yarısını gece ziyan ettiğim şişe ağzımdaydı. "Sabah sabah nasıl içiyorsun onu?" diye söylendi.

"23 yaşındaydım" diye anlatmaya başlıyordum. Blur "Country House" ile haftanın sonunda listeye en tepeden bakarken, en iyi ikinci Gallagher Kardeşler "Roll With It" ile aynı listenin 2 numarasında çanak çömlek patlatıyorlardı. Beyaz giyiniyorduk, zayıftık ve henüz ellerimize kir bulaşmamıştı.

"Daha ilk günden dır dır etmeye başladın" diye cevap verdim. Büyük ve beyazdı. Bana annemi anımsatanlardandı ve bunu onlara söylediğim an bittiğimki olacaktı, çıktım. Limana doğru St. Benoit'nın önünden adımlıyor, aklımda "Mother's Little Helper" kaya keleri gibi bastığım yerin rengine çalıp görünmez, format yemişçe hissederken yağmur kedi-köpek gibi yağıyor, hayatımın tüm suyu içimden çekilmişçesine ölüm kokuyordum. Şüphesiz ölüm bile o denli kısır değildi. *

*A. H. Tanpınar

King’s Cross istasyonun bir 30 yarda kadar ilerisinde, köşedeki hızlı yemekçide hızlı bir şeyler yemeliydik. Edinburgh istikametine kalkacak olan öğlen trenine standart tarifeden iki biletimiz, Newcastle-York üzerinden yukarı, bir beş saatlik yolumuz vardı. Domuz pastırmalı burgerimin ortalarında yol arkadaşıma “Bi Papa diyelim mi?” diye sordum. Beni dinlemiyordu.

Rough Trade çıkışlı bir deste kadar The Smiths 7 inçi, Britanya vitrinlerindeki hak edilmiş yerlerinde tekrar göründü. Yeni baskılar kapaklardaki barkotlar dışında orijinalleriyle birebir aynı. Yeni deste, yeni şanslar.

Yılın en soğuk günlerinden birinde, hemen noel arifesinde, The Wedding Present, cüsseli albüm”El Rey” in kutlamaları dahilinde İstanbul’daydı. O derece samimiyete pek de alışık olmayan sahne her an yıkılıverecek gibiydi. “Interstate 5” David Gedge’in bugüne kadar yazdığı en iyi şarkı olabilir diye düşünmüşüm. Aklım başka yerdeydi.

Rolling Stone, Ocak 2009

Charing Cross istasyonu girişinde güneydoğu servisinin son seferini bekliyorduk. Az önce mobil telefonunu yere fırlatmış bize doğru yürüyordu gözleri yaşlı ve tam önümüzde durup “İtalyan?” diye sordu. “Korkarım, hayır.” Dedim. Tuhaf bir şekilde yağmur yağıyordu ve ben hazırlıksız yakalanmıştım.

The Pink Floyd’un Fransa topraklarında basılan 7 inç plağı (Columbia, ESRF 1857) kapak tasarımıya bir boy önde koşarken, “Arnold Layne” ve “Candy and a Currant Bun”ın arka yüzünde “Interstellar Overdrive” finişi zorlanmadan görüyordu. O, tüm gece yağan yağmurun ardından sokağa beyaz bir pantolonla dökülürken ben Tesco’nun kapısında içerden bir şişe organik süt, bir kap çikolatalı Ben & Jerry’s ve bir de karışık meyve suyuyla çıkışına dalıp gidecektim. Aşk mevsiminde değildik, hele biz hiç.

Singapur varoşlarının kamyoncu dostu, işçi sınıfının sesi Doel Kamdi, “Pop Jawa Jenaka” albümüyle (Yukawi Indomusic, IMR-90058) sonbaharın karanlığı üstümüze çöktükçe kaçtığımız, parlak kayıtlardan biri oldu.

Noel’den hemen önce David ‘El Rey’ Gedge ile ikinci bir İstanbul buluşması ayarladık. Henüz evimin duvarında bana kardeşine sarılır gibi sarıldığı bir fotoğrafımız olduğunu bilmiyor, yaşayan en samimi şarkı yazarı olduğunu da. Ama biz..

Rolling Stone, Aralık 2008

“Bunun olacağı belliydi.” Dedi. Bir elinde Tatlı Perşembe*, diğerinde şekersiz çay acımsı, güneş bizimle ayrılık dansını ediyorken tüm bir Moda burnunu dönüp ne olacağı belli olmayan güne yürüyordum, Perşembeydi.

Otuz bir Eylül 1978 Perşembe günü yayınlanan Public Image Ltd. adında bir gazetenin içine “Public Image” gizlenmişti (7 inç, Virgin Records, VS 228). Britanya’nın günü yaşayan asi çocuklarının hızlı zamanıydı ve bu kayıt döneminin kimyası en iyi olanlarından olarak tarihe geçti. Müzikte yeni dalganın ilk kıpırtıları görünür olmuş, John Lydon ve Jah Wobble kıyıda hazır bulunmuşlardı. Tünel’den Mısır Apartmanı’na güneşin dansını tasvir edecek olmazlığın peşine koşuyordum. “Kadıköylü biri için oldukça hızlısın” dedi.

Les Chakachas yedi inçi “Jungle Fever” (Melodi, 72007). bin dokuz yüz yetmiş iki yılında yine ünik kapak tasarımıyla bu coğrafyada da vitrinlerdeki yerini alıyordu. Funk, su gibi akacağı yeri bilen bir hayvandı ve bu kayıt ter içinde…

Terk edilmeler mevsimini Kaş’ta tamamladık. Günün sonunu Deja Vu’da başını hemen suyun kenarında. Oda arkadaşım uykuya taparken ben kendimi rakıya vermişim. Öyle bir gecenin sonuydu ve “çok içiyorsun” dedi. Çok içiyordum.

* J. Steinbeck


Rolling Stone, Kasım 2008

Senelik izindeydim. Başıbüyüklü Asuman’a tutuk, tek yarıda karşı kaleye yarım düzine top bıraktığım zamanlar. Steel Pulse “Handsworth Revolution“ beyaz casio walkman’imde tek, ben tüm hayatın o şekilde geçeceğinden endişeli, kışlar çok sert ve yağışlı, yazlar sıcak ve kıvrak Selçuk Yula ölümsüz ruhtu.

The Go-Betweens, “Streets Of Your Town” (7 inç, 1988, Beggars Banquet, 218) içerisinde bir plak, bir rozet, fotoğraf ve sokak planı olan bir kutuda yayınlanmıştı. Robert Forster ve Grant McLennan’ın, pop müziği son turda okyanus aromalı yumuşatıcıyla durulamaları, romantik hareketin bitişiyle hemen bu dönemin ardından son buldu. Bundan yirmi yıl önce biz daha bu piyasada yeni yeni ekmek yemeye başlamışken babam vasiyetinde, “Derdini herkesle paylaşma, seninle yitecek sırların olsun. Son görevde kabrime in kucakla, bilirsin sırtım ağrır, boynum ağrır, sağ yanıma iyice çevir, öyle yatır…” Diyordu.

Bir başka sokak planı Kensington Bahçeleri’ni merkez alan kapakta, Shack plağı “Comedy” (10 inç, 1999 London promo, LTDJ427) ileri seviye raflarında yerini alırken Robbie Fowler neyse, aynı Michael Head “Thank You” (resimli 7 inç, 1982 Virgin, VST 557) yu yazdığında Selçuk Yula da bu coğrafyada oydu.

Kadıköy’den karşıya pek bir gönülsüz geçtiğimiz ve her seferinde saat farkına maruz kalmışçasına sendelediğimiz terk edilmeler mevsimindeydik, deniz neredeyse dalgalı, vapur standart şehir hattı, bir tek anımı anlatabilmekte zorlanıyorum, zaman yavaşlamış gibi akarken bir ihtiyar kan taşı satıyor, bir kız şoparı darbukanın tersine para attırıyordu. “Tövbe bir daha bu vapura binmem” demişim, “kalbim yandı...”

Rolling Stone, Ekim 2008

Tüm medeni kenterde olduğu gibi yağmur geceyi kolluyor, yol A1 otoyolu boyunca kuzeye Newcastle'a kadar çıkıyordu. Ben kafamda Mendelsshon'un mi minör konçertosunu öykülemeye çalışırken o, son olarak; "Senin varlığının bir anlamı yok" dedi. İleride solda indi.

Girls At Our Best, neredeyse otuz senenin ardından toplayıcılara sıkıntı vermeye başlayan, döneminin köpek yarışları kadar sert ortamında ayakta kalmış 7 inç "Warm Girls / Getting Nowhere Fast" (1980, Record Records, RR1) ile daha o günlerde asiliğe başlamış oluyordu. Sonraki iki-üç yıl içinde Britanya'da deniz balıklarının bile tadı değişti.

Rolling Stone, Eylül 2008